Bugünkü köşe yazımı uzun süreden beri ilgimi çeken ve toplumda fazlasıyla ilgi çekmesi gereken bir sözle, akılda netlik kazanması adına yazacağım.
İnsan Bilmediğinin Düşmanı Mıdır?
sorusuna cevaben
HAZRETİ Ali’nin “Nehcü’l-Belâga”sında geçen “İnsanlar bilmedikleri şeylere düşmandırlar” sözüyle başlamak isterim.
Kendini beğenen ve kendine güvenen insan şahsî ilmiyle erişemediği hakikatleri kabullenmek istemediği gibi, yine şahsî kuvvetiyle elde edemediği şeylere de zıt düşer, düşman olur.
İşte insan, fıtratı gereği kabullenmediği bir şeye nasıl zıt düşüyorsa, bilmediğine düşman olması olası bir durumdur. Yani, insan fıtratında bilmediği ve eli yetişmediği şeylere karşı düşmanlık hissi vardır.
İnsan bilmediğinin bilmediği olduğunu fark etmesi bir merakla kuşkuyla başlar. Merakın olduğu her durumda zihin bir şekilde bilmediği bir şeyi temsil eder. İşte bu tür bilmediğiniz şeyleri temsil etme de dil aracılığıyla olur. Onun için merakı tanıyabilmemiz için bize sunduğu olanağı anlamak gerekir.
Toplumlar bilmek istemediğine karşı nasıl tavır sergilemeye başladı?
İnsan bilmediğine düşmanca yaklaştığı süre zarfında, başka duygu durumları da oluşabilir. Bilinmezlikler, her ne kadar doğru olmayan bir yaklaşım olsa da, toplumlarda kötü olana yani anlayışsızlığa, tahammülsüzlüğe ve toplumsal linçe sebebiyet verir. İşte bilinmeyene olan düşmanlık olduğu sürece toplumsal ahengin sağlanabilmesi mümkün değildir. Sebepleri üzerine düşündüğümüzde toplumsal ahengi bozan unsurlardan en önemlilerinin konuşmamak, yaftalamak ve genellemek olduğunu söyleyebiliriz.
Bu yüzden insan bilmediğine karşı olan düşmanlığının sebebini sorgulamalı ve doğruyu-yanlışı analiz ederek üstte belirttiğim olumsuz durumların ağına takılmamalıdır.
Umarım bu köşe yazımda iletişim alanınızı destekleyecek yine yeniden bir farkındalığa sebep olmuşumdur. Başka bir farkındalık yazısıyla yine yeniden görüşmek dileğiyle…
Sağlıcakla kalın.
